Hiç ?Keşke yeniden çocuk olsaydım? dediğiniz oldu mu?
Tabii dediğinizi duyar gibiyim. Biz büyüdük ve kirlendi dünya diye düşünenler de olacaktır.
Çocukluk; daima güzellikle, sevgiyle ve anılarla hatırladığımız, özlemle andığımız kıymetli bir dönem olarak kalıyor çoğumuzun zihninde. Sorumluluklarımızın şimdiki halini almadığı, bir yerlere yetişmek zorunda kalmadığımız, birilerini mutlu etmemiz gerektiğini düşünmediğimiz, yalnızca istediğimiz oyuncak alınmadığında ümitsizliğe kapıldığımız bir zamandı bizim için. En sevdiğimiz çizgifilmin jeneriğini duymak, o çok sevdiğimiz çikolatadan iki tane yiyebilecek olmak, rengarenk oyun parkları, doğumgünü pastasının mumlarını üflemek, oyundan eve dönünce burnumuza gelen kek kokusu, bembeyaz karlardan kardanadam yapmak, çimlerde koşmak, sonra düşmek, sonra yine koşmak.. Tüm bu ufak şeylerle mutlu olabilmek, ama aslında hiçbirinin ufak olduğunu düşünmemekti çocukluk. Hep kıymetliydi, bize özeldi ve biz yaşadığımız için böyle güzeldi.
Büyümek; hem durduramayacağımız kadar kontrolümüzün dışındaydı, hem de durdurmak istemeyeceğimiz kadar hayatımızın içinde. Belki de en gerçek şeydi yetişkinlerin dünyasında yer alabilmek. Ve olleey ? Zamanla dileklerimiz gerçekleşti. Ne zaman oldu, nasıl oldu bilmiyorduk ama, onların dünyasına geri dönülmez biçimde giriş yapmıştık. İstediğimiz zaman dondurma yiyebiliyorduk artıK. Parka gitmek için annemizin işlerini bitirmesini beklememiz gerekmiyordu.
Artık daha çok düşünmek zorunda olduğumuz, ilişkilerimizin çeşitlendiği, beklenti diye bir kavramı öğrendiğimiz, sorumluluklarımızın arttığı, hayatımızın önem sırasında başarının hızla yükseldiği, geleceğimize yönelik kaygılarımızın olduğu rutin bir döneme geçiş yapmıştık.
Şimdi o günlere tekrar dönmek istiyoruz elbet. Geriye dönüp baktığımızda dertsiz geçen zamanlar canlanıyor gözümüzde. Oysa banyo saatine uymak zorunda olmak da iş için erken uyanmak kadar zordu o zamanlarda. Çünkü yaşımız değil, içimizdir sorunlarımızı belirleyen. Biz şuan neysek, kimsek çocukluğumuzla varız, onunla bütünüz. Ve ondan asla kopmuş ya da vazgeçmiş değiliz. Düştüğümüzde hissettiğimiz acı da, o taze kek kokusu da gerçek, bizimle. Bazen en ufak bir heyecan bizi ona götürür, yeniden o zamanları hatırlatır. Bundandır küçükken yediğimiz şekerlemeyi markette görünce heyecanlanışımız. Çünkü zihnimizin en kıymetli yerindedir. Şuan yaşadığımız anılarla buluşmayı, onlarla bütünleşmeyi bekler. Öyle sahici bir biz ki, istemezsek asla terketmez bizi. Onu özlememizi çok sever, ne kadar değerli olduğunu hisseder biz onu özledikçe. Çocukluğumuz böylesi kıymetli olduğu için, çocuk gibi olmak da böyle kıymetlidir. Belki tekrar çocuk olamayız ama, çocuk gibi ruha sahip olabiliriz. Çocuk gibi bir heyecanla yaşayabilir, o zamanlarımızdaki biz gibi mutlu olabiliriz. Çocuk gibi olmak, hayatın tüm büyülü anlarında yaşamaktır. Ve çocuk gibi olmak için çocuk olmaya gerek yoktur. Çocukluğumuzu koyduğumuz yeri okşamak, ona tıpkı bugünümüz gibi değerli olduğunu hissettirmeyi unutmamak yetecektir.