Çikolatadan kahvaltılık gevreklere, salata soslarından, pirinç ve beyaz una kadar akla gelebilecek her besinde bulunan şeker, diyabetten erken yaşlanmaya, depresyondan, endişe hastalıklarına kadar pek çok olumsuz etkiye neden oluyor. Bu nedenle şeker tüketiminin özellikle kişisel önlemler alınarak azaltılması gerekiyor.
• Şeker kalp-damar hastalıkları ve diyabet riskini artırmaktadır.
• Cilt sıkılığını, elastikiyetini sağlayan ve deri hücrelerinin sürekli yenilemesine yardımcı olan kolajen dokunun azalması, yaşlanan deride kırışıklığı artırmaktadır.
• Şekerin fazlası direkt olarak kana karışır ve yağa çevrilir. Bu yağ vücudun belli organlarında birikir. Son zamanlarda da çok fazla görülen karaciğer yağlanmasına sebep olur. Karaciğer yağlanması da uzun dönemde sindirim bozukluğuna yol açmaktadır.
•Şeker sadece kilo artışına neden olmaz, metabolik hastalıkları da tetikleyerek böbrek, göz, kalp gibi her organı olumsuz etkileyebilmektedir.
(Kavaklı, 2017)
Sürekli şeker tüketiminin neden olabileceği rahatsızlıklar arasında obezite, diyabet gibi bilinenlerin yanında depresyon, anksiyete, konsantrasyon güçlüğü, migren, damar tıkanıklığı, kanser gibi risklerin de bulunduğuna işaret etti.
Aşırı şeker tüketiminin başlangıçta çok sık acıkmak, sebepsiz yorgunluk, sürekli bitkinlik, sık idrara çıkma, yaraların yavaş kapanması, diş çürümesi, ağız kuruluğu, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, ağızda beyaz akıntı/dilde beyazlık, cilt kuruluğu, kilo alımı ile kendini gösterir.
(Akkurt)
Öte yandan bu fiziksel etkiler sadece insan vücudunda ki zararlarla kalmıyor. Tüm bu etkiler insanın biyolojisini,sosyalbir varlık olarak ilişkilerini ve psikolojisini etkiliyor.
Tatlının hem biyolojik hem de davranışsal açıdan rahatlatıcı etkisi vardır. Fakat tatlının beyinde bağımlılık yaratan etkisi, şekerli besinler yenmediği zaman mutsuzluk da yaratabilmektedir. Kişi genellikle rahatlamak istediği zaman hemen şekerli olan tatlı ve çikolataya saldırıp ihtiyacından çok daha fazlasını da tüketebilir. En ufak bir moral bozukluğunda gerektiğinden fazla tatlı yemek ve ardından gelen kilo alımı pişmanlık yaşamanıza neden olacaktır. Bu da tatlının anlık rahatlatıcı etkisini mutsuzluğa dönüştürecektir.
Yüksek şeker seviyesi dikkat eksikliği, konsantrasyonbozukluğu, hafıza kapasitesi düşüklüğü ve öğrenme güçlüğü yapabilir. İleri dönemlerde ise kandaki yüksek şeker oranı ile hücre içi ile dışı arasındaki geçiş bozularak yıpranma hızlanır. Bunu önce periferik sinirler daha sonra beyin izler.
Tip 3 diyabete sebep olur(Tip 3 diyabet şekerin en tehlikeli etkisi olup, insan biyolojisini dolayısıyla psikolojiyi ilk elden etkiler); Brown Üniversitesi Nöropatoloji Uzmanı Dr. Suzannede la Monte ve iş arkadaşları; insülin direnci, yüksek yağlı diyet ve Alzheimer hastalığı arasındaki bağlantıyı keşfettikten sonra “Tip 3 diyabet” tanımını ortaya atmıştır. Yaptıkları çalışmalar Alzheimer hastalığının, beynin glikoz kullanma ve enerji üretme yeteneğindeki bozuklukla giden metabolik bir hastalık olduğunu işaret etmiştir.
Public Health Journal'da yayınlanan çalışmada; yaklaşık 9000 kişi depresyon ile şekerli tatlı ve fast food yeme arasındaki bağı anlamak için gözlenmiş. 6 yıl sonra, daha fazla abur cubur yiyenlerde depresyon gelişme riski %40 daha fazla çıkmış. Amerikalı bilim insanlarının araştırması, bisküvi, çikolata, şekerleme gibi birçok hazır gıda ürününde kullanılan, meyve ve sebzelerde doğal halde bulunan fruktozun fazla alımının özellikle strese verilen tepkinin geliştiği ergenlik döneminde depresyonun ve endişe halinin kötüleşmesine yol açtığını gösterdi. Fareler üzerinde yapılan araştırmada fruktozun fazla tüketilmesinin beyni değiştirdiği ve bu durumun da davranışları olumsuz yönde etkilediği ortaya çıktı. Genç ve yetişkin farelere normal ve aşırı fruktoz diyeti uygulayan bilim adamları, 10 hafta sonra hayvanları strese maruz bıraktı. Fazla fruktoz alan genç farelerin daha fazla stres hormonu salgıladığı, depresyon ve endişe belirtilerinin arttığı gözlendi.
Enerjiye en fazla ihtiyaç duyan organ beyindir ve bir çesitşeker olan glikozla çalışır. Eğer kan şekeri kritik seviyelere düşerse, beyindeki kimyasal “postacılar” yani nöronlararasıiletişimin çökmesi kaçınılmazdır. Beynimiz, düşünme, hafıza ve öğrenme gibi fonksiyonlarını sürdürebilmek için onu devamlı besleyen şeker-yakıtına ihtiyaç duyar. Dengeli bir öğün yediğinizde de beyin dopamin salgılar. Ancak aynı öğünü her gün yediğinizde, o yemek artık size zevk vermez ve dopamin seviyesi düşer. Dengeli öğünü şekerli olan yiyeceklerle değiştirirseniz, dopamin salgılanmaya devam eder ve kendinizi ödüllendirilmiş hissedersiniz. Fakat şekerli yiyeceklerin ucunu kaçırırsanız dopamin seviyesi yüksek kalmaya devam eder. Bu da, şeker toleransınızın artması yani daha önce size yeten dozun artık yetmemesi anlamına gelir.Bu da insan psikolojisinde temel etkiye sahip dopaminindengesiz yükselip alçalmasına ve sonucunda psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkışında etkili olur.
(ÖzgeÜstündağ, 2017)
Fazla şeker tüketimi erkeklerde psikolojik problemlerle ilintilidir. Univesity College London (İngiltere) araştırmacıları son araştırmalarında fazla şeker tüketimini uzun vadede yaşanabilecek psikolojik problemlerle ilişkilendirdiler. Araştırma makalesinin yazarlarından Profesör Eric Brunner(UCL Epidemiyoloji ve Halk Sağlığı Enstitüsü) ve ekibi 5000’den fazla erkek ve 2000’den fazla kadın katılımcıyla şeker tüketimini ve psikolojik bozuklukların ortaya çıkma oranını incelediler. Bu çalışmanın takip dönemi 1983 ile 2013 yılları arasında 22 yıl sürdü. Araştırma sonucunda; Makeleninilk yazarı Anika Knüppel şöyle söylüyor, “Duygudurumbozukluğu yaşama riskini etkileyen birçok faktör var, ancak şeker oranı yüksek yiyecek ve içecek tüketimi bardağı taşıran son damla olabilir.” Araştırmacılar, kadınlarda fazla şeker tüketimiyle yeni duygudurum bozuklukları arasında bir ilişki saptamadılar ama erkekler risk altındaki grup olarak belirlendi.
(Anika Knüppel, 1983)
Diyabet hastası için aile desteği yaşamsal önem taşımaktadır. Diyabet hastalarının belirli bir yaşam biçimi vardır. Düzenli, sık ve az yemeleri gerekir, egzersiz yapmaları gerekir, vücut ağırlıklarına dikkat etmeleri gerekir, ilaçlarını düzenli kullanmaları yani genel olarak kendilerine iyi bakmaları zorunludur. Bu durumda aile desteğinin önemi kaçınılmazdır..Yetersiz aile desteği ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Bilindiği üzere, diyabetin çok sayıda önemli komplikasyonuvardır. Nefropati, nöropati, retinopati vs gibi. Hastalar kendilerine iyi bakmazlarsa, bacak ampütasyonlarına kadar varabilen sonuçlar doğuran büyük ve küçük damarlarda hasarlar oluşabilir. Tüm bu nedenlerden dolayı aile desteği vitaldir.
Yukarda da ifade ettiğim gibi diyabet beyin işlevlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle de sol frontalbölgelerin diyabetten etkilendiğine dair fMRI ve PET bulguları vardır.
Öfke bir anksiyete belirtisi olarak diyabetiklerde sık rastlanan bir bulgudur. Özellikle de glukoz düzeyi yükseldiğinde ortaya çıkmaktadır.
Diyabet ile kişilik özellikleri arasında yakın ilişki vardır. A tipi kişilik olarak tanımlanan insanlardaki, ifade ettiğiniz özellikleri de taşırlar, kan şeker düzeyinde yükselme görülürken, B tipi kişilikteki A tipinin tam tersidir, kan şeker düzeyi ilginç bir şekilde düşük bulunmaktadır.
Özellikle tip 1 diyabet gerçekten neredeyse yaşam boyu sürmektedir. Açıkladığım biyolojik mekanizmalar ve kişinin yaşamını sürekli kısıtlayan bir süreç olarak erken ortaya çıkan diyabet psikiyatrik sorunlara daha fazla gebedir.
Başta depresyon olmak üzere, yaygın anksiyete bozukluğu, yeme bozukluğu, şizofreni ve demans.
Evet. Erken yaşta ortaya çıkan diyabette, eğer kontrol altında değilse, bilişsel işlevler de yıkım daha fazla oluyor.
Yurt dışı kaynaklara bakılırsa diyabette depresyon sıklığı normalin en az iki katıdır. % 14’lere kadar varan rakamlar telaffuz edilmektedir. Amerikan yerlilerinde bu yüzde çok daha yukarılara çıkmaktadır. Ama ne yazık ki ülkemizde böyle bir veri yoktur.
Depresyon normalde %4-5 düzeyindedir. Diyabette ise bu oran en az iki katına çıkmıştır. Burada bir kategori olarak tüm semptomlarıyla birlikte ortaya çıkan major depresyondan söz ediyorum. Semptomatik düzeyde ele alırsak neredeyse 4 diyabetlinin 3 ünde depresif bir semptom ya da hastalık davranışı vardır. Yorgunluk, isteksizlik vb.
(Arıkan)
DEHB’li( Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) çocukların aileleri, sıklıkla çocuklarında şeker yedikten ya da diyet soda içtikten sonra hiperaktivitede kötüleşme bildirmişlerdir. Okul öncesi 2 yaş ile 6 yaşındaki çocuklarda günlük şeker alımı ve toplam şeker tüketimi sonucu saldırganlık davranışlarının süresinde artma gözlemlenmiştir. Şeker tüketiminden hemen sonra çocuklarda bilişsel bozulma ve dikkatsizliğin arttığı gözlenmiştir. Ailelere önerilen tavsiyeler arasında çocukların şekerle beslenmesini sınırlamak DEHB bulgularını azaltmaya yardımcı olabilmektedir. Fakat amacı “çalışmalarda meta-analitik teknikler kullanarak şekerin çocukların davranış veya bilişine etkilerini incelemek” olanbaşka bir araştırmada; şeker ve dikkat eksikliği üzerine bir litaratür araştırması yapılmış, çocuklar belli bir süre şeker kullanmış ve daha sonra bilişsel becerileri ölçülmüş ve sonuç olarak - Bugüne kadar yapılan çalışmaların meta-analitik sentezi, şekerin çocukların davranışlarını veya bilişsel performansını etkilemediği bulunmuş. Bununla birlikte, küçük bir şeker etkisi veya çocukların alt kümeleri üzerindeki etkiler göz ardı edilemez olarak eklenmiştir.
(Wolraich, 1995)
.
REFERANSLAR
Akkurt, S. (tarih yok). Çok Şeker Yerseniz Vücudunuzda Neler OLur? www.milliyet.com.tr. adresinden alınmıştır
Anika Knüppel, E. B.-U. (1983). Şeker Beynimizi Nasıl Etkiliyor? www.kurious.ku.edu.tr. adresinden alınmıştır
Arıkan, K. (tarih yok). Diyabet ve Psikiyatri. www.kemalarikan.com .
Kavaklı, P. D. (2017, 05 16). şekerin zararları.www.habertürk.com. adresinden alınmıştır
ÖzgeÜstündağ. (2017, ağustos 11). Şeker Beynimizi Nasıl Etkiliyor? www.kurious.com. adresinden alınmıştır
Wolraich, M. L. (1995, kasım 22). Şekerin Çocuklarda Davranış veya Biliş Üzerine Etkisi. Jama Network .